Popülizm ve Toplumun Temsili: Kitlelerin Politik Duygularını Moscovici Üzerinden Okumak
Serge Moscovici'nin sosyal temsiller kuramı, bireylerin ve grupların dünyayı anlamlandırma biçimlerini incelemekle kalmaz; aynı zamanda modern demokrasilerde kolektif bilincin nasıl biçimlendiğine dair güçlü ipuçları sunar. Bu kuramdan hareketle, çağdaş siyasette popülizmin yükselişi, yalnızca ekonomik ya da kurumsal krizlerin değil, aynı zamanda kolektif hayal gücü ve ortak temsillerin yeniden yapılandırılmasının bir sonucu olarak da okunabilir.
Popülizm, toplumun “gerçek sesi”ni temsil ettiğini iddia ederken, aslında irrasyonel ve duygusal tepkileri siyasallaştıran bir anlatı inşa eder. Moscovici’ye göre sosyal temsiller, bilimsel bilgiye alternatif olan “ortak bilgi sistemleri”dir ve bu sistemler, karmaşık gerçeklikleri daha anlaşılır hale getirirken çoğu zaman indirgemeci, sembolik ve duygusal öğelerle donatılmıştır. Popülist söylem de bu bağlamda, halkın karmaşık sosyoekonomik problemlerini basit dikotomiler üzerinden yeniden temsil eder: halk vs. elitler, biz vs. onlar, içerisi vs. dışarısı.
Bu temsillerin kolektif bellekte kazandığı güç, temsili demokrasilerin rasyonel-kurumsal işleyişini zorlar. Popülist lider, halkın doğrudan iradesinin kişileşmiş ifadesi olarak sahneye çıkar. Bu ise temsil fikrinin Rousseaucu bir yorumuna dayanır: halk doğrudan konuşur, aracı kurumlara gerek yoktur. Oysa modern temsilin temeli Weberyen anlamda kurumsal rasyonalite ve hukuki-bürokratik işlektir. Popülizm, bu kurumsallığı "elit çıkarların uzantısı" olarak reddederek irrasyonel olanı meşrulaştırır.
Bu çerçevede, Muscovici'nin sosyal psikolojiye kazandırdığı "minör grup" ve "çoğunlukla çatışan görüş" kavramları da değerlidir. Popülizm, kendisini çoğunluğun sesi olarak sunarken, aslında alternatif temsil sistemlerini bastırır. Bu durum, demokrasinin çoğulculuk ilkesiyle çelişen bir hegemonik temsil krizi yaratır. Karizmatik lider figürü, Muscovici’nin deyimiyle, toplumsal temsilleri yeniden kuran ama aynı zamanda onları manipüle eden bir "temsili aktör"e dönüşür.
Ayrıca, duyguların siyasal alandaki artan etkisi, karar alma süreçlerini rasyonel müzakereden çıkararak, kolektif korkular ve umutlar etrafında mobilize olmuş bir "duygular demokrasisine" yol açar. Bu durum, özellikle kriz dönemlerinde popülizmin ivmesini artırır; çünkü irrasyonel olan, artık sadece bastırılan değil, bizzat siyasetin merkezinde meşruiyet kazanan bir unsur haline gelir.
Sonuç olarak, Muscovici'nin sosyal temsiller yaklaşımı, popülizmin yükselişini yalnızca bir siyasal strateji olarak değil, aynı zamanda kolektif bilinç düzeyinde gerçekleşen bir dönüşüm olarak okuma imkânı sunar. Bu dönüşüm, temsili demokrasilerin epistemolojik zemininde ciddi çatlaklar oluşturmakta, halk egemenliği ile kurumsal temsiliyet arasındaki gerilimi derinleştirmektedir.
Yorumlar
Yorum Gönder