Kayıtlar

Nisan, 2025 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Japonya'da Depreme Karşı Önlemler: Afet Yönetiminde Küresel Bir Model mi?

Resim
Japonya, yerkürenin en aktif deprem kuşaklarından biri üzerinde yer almasına rağmen, geliştirdiği kapsamlı ve çok katmanlı önlemler sayesinde depremler karşısında en hazırlıklı ülkelerden biri haline gelmiştir. Bu durum, Japonya’nın yalnızca jeolojik zorunluluklara tepki veren bir ülke değil, aynı zamanda afet yönetimi ve risk azaltımı konusunda küresel ölçekte bir örnek teşkil ettiğini göstermektedir. Öncelikle Japonya'nın coğrafi ve jeolojik yapısı, ülkede neden bu denli sık ve yıkıcı depremler yaşandığını açıklamaktadır. Pasifik Ateş Çemberi üzerinde bulunan Japonya, dört farklı tektonik plakanın kesişim noktasında yer almakta ve bu durum hem büyük hem de sık depremlere yol açmaktadır. Ancak bu tehlikeli doğa koşullarına rağmen can ve mal kaybının göreceli olarak düşük olması, uygulanan önlem ve stratejilerin etkinliğini göstermektedir. Japonya'nın depreme karşı aldığı önlemler sadece yapı güvenliğiyle sınırlı değildir. Çok katmanlı bir afet yönetim stratejisi be...

İstanbul'da Deprem Riski ve Çarpık Kentleşmeye Karşı Alınması Gereken Tedbirler

Resim
Türkiye, aktif fay hatlarının üzerinde bulunması nedeniyle sıkça deprem riskiyle karşı karşıya kalan bir ülkedir. Son olarak İstanbul'un Silivri açıklarında yaşanan 6.2 büyüklüğündeki deprem, bu riskin canlı bir örneğini teşkil etmiş ve deprem konusunda alınması gereken önlemler konusundaki tartışmaları yeniden gündeme getirmiştir. Deprem sonrası yetkililer tarafından yapılan açıklamalara göre, herhangi bir can kaybının yaşanmaması sevindirici olsa da, 236 kişinin çeşitli şekillerde etkilendiği belirtilmiş, bu durum deprem öncesi ve sonrası hazırlıkların önemini bir kez daha ortaya koymuştur. AFAD, artçı sarsıntıların devam ettiği ve halkın hasarlı binalara girmemesi gerektiği uyarısını yapmıştır. Yaşanan son depremle birlikte, yapıların dayanıklılığına ilişkin tartışmalar ön plana çıkmıştır. Türkiye’de özellikle İstanbul gibi nüfus yoğunluğunun yüksek olduğu şehirlerde, yapı stokunun mevcut deprem yönetmeliklerine uygunluğu kritik öneme sahiptir. Bu nedenle, riskli y...

İstanbul’da Peş Peşe Depremler: Silivri Açıklarında 6.2 Büyüklüğünde Sarsıntı – Yetkililerden Uyarı ve Müdahale Açıklamaları

Resim
Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) tarafından yapılan açıklamaya göre, İstanbul’un Silivri açıklarında art arda iki deprem meydana gelmiştir. İlk sarsıntının büyüklüğü 3.9 olarak kaydedilirken, kısa süre sonra aynı bölgede 6.2 büyüklüğünde daha şiddetli bir deprem meydana gelmiştir. Söz konusu ikinci depremin, yalnızca İstanbul'da değil, çevre illerde de yoğun şekilde hissedildiği bildirilmiştir. AFAD, artçı sarsıntıların devam ettiğini ve şu ana kadar büyüklüğü 5.9’a ulaşan toplam 184 artçı depremin kaydedildiğini açıklamıştır. Kurum, vatandaşları hasar görmüş ya da görme ihtimali bulunan yapılardan uzak durmaları hususunda uyarmış, bu tür binalara girilmemesinin önemini vurgulamıştır. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, depremler sonrası can kaybının yaşanmadığını açıklamış, durumun kontrol altında olduğunu belirtmiştir. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum ise, İstanbul genelinde hasar tespit çalışmalarına ivedilikle başlanacağını ve bu kapsamda 3 bi...

IMF’nin Türkiye İçin 2025 Büyüme Tahmini: Küresel Eğilimler ve Ulusal Dinamikler Ekseninde Bir Değerlendirme

Resim
Uluslararası Para Fonu (IMF), 2025 yılı için Türkiye ekonomisine ilişkin büyüme beklentisini %2,7 olarak açıklamıştır. Bu tahmin, hem küresel ekonomik görünüm hem de Türkiye'nin iç makroekonomik dinamikleri göz önüne alındığında, dikkatle analiz edilmesi gereken çok katmanlı bir öngörüdür. IMF’nin raporları yalnızca sayısal projeksiyonlar içermekle kalmaz; aynı zamanda bu projeksiyonların ardında yatan yapısal varsayımlara ve politika önerilerine de ışık tutar. Küresel Ekonomik Konjonktürün Türkiye’ye Yansımaları 2020 sonrası dönemde COVID-19 salgınının tetiklediği ekonomik türbülans, Rusya-Ukrayna savaşıyla derinleşmiş, enerji fiyatlarındaki oynaklık ve arz zincirindeki kırılmalar gelişmekte olan ekonomileri ciddi biçimde etkilemiştir. Türkiye de bu süreçte yüksek enflasyon, kur oynaklığı ve dış finansman ihtiyacının keskinleşmesi gibi sorunlarla yüzleşmiştir. IMF'nin %2,7’lik büyüme tahmini, bu tür dışsal baskıların ve parasal sıkılaşma trendlerinin etkisiyle potansiyel büy...

Dijitalleşme ve Mahremiyet İlişkisi: Gözetim, Etik ve Kişisel Verilerin Kaderi

Resim
21. yüzyıl, dijitalleşmenin hayatın tüm alanlarına sirayet ettiği bir çağ olarak şekillenmektedir. Bireylerin sosyal etkileşimden alışverişe, eğitimden sağlığa kadar geniş bir yelpazede dijital platformlara yönelmesi; her bir kullanıcıyı yalnızca tüketici değil aynı zamanda veri üreticisi konumuna getirmiştir. Bu dijital dönüşüm, bir yandan verimliliği ve erişilebilirliği artırırken, öte yandan bireysel mahremiyetin sınırlarını da derinlemesine tartışmaya açmaktadır. Dijital Ayak İzleri ve Mahremiyetin Erozyonu Bireyler, internette gezinirken, sosyal medyada paylaşımda bulunurken ya da basit bir arama motoru sorgusu yaparken, farkında olmadan çok sayıda kişisel veriyi çeşitli platformlara bırakmaktadır. Bu dijital ayak izleri; konum bilgileri, tercihleri, sosyal ilişkileri ve hatta psikolojik profilleri ortaya koyabilecek detaylar içermektedir. Bu verilerin toplanması, işlenmesi ve ticari ya da kamusal amaçlarla kullanımı, mahremiyet kavramını yalnızca özel hayatın gizliliğiyle sınırl...

Toplumsal Cinsiyet Eşitliği: Kavramsal Çerçeve ve Normatif Temeller

Resim
Toplumsal cinsiyet eşitliği, bireylerin biyolojik cinsiyetlerine bakılmaksızın aynı haklara, fırsatlara ve sorumluluklara sahip olması ilkesini esas alır. Bu kavram, yalnızca kadınları değil, erkekleri ve diğer cinsiyet kimliklerini de kapsayan geniş bir çerçeveye sahiptir. Ancak tarihsel ve sosyolojik bağlamda, kadınlar bu eşitliğe ulaşma sürecinde daha yapısal engellerle karşılaştıkları için, kadın hakları meselesi, toplumsal cinsiyet eşitliğinin en kritik alanı olarak öne çıkar. Modern toplumsal cinsiyet teorileri, cinsiyet kimliğinin yalnızca biyolojik farklılıklarla açıklanamayacağını; aksine, kültürel, tarihsel ve politik bir inşa sürecinin ürünü olduğunu vurgular. Bu yaklaşım, toplumsal rollerin dönüşümüne yönelik eleştirel bir bakış geliştirilmesine imkân sağlar. Toplumsal cinsiyet, böylece, bireylerin toplumdaki konumlarını, erişebilecekleri kaynakları ve haklarını doğrudan etkileyen bir düzenleyici haline gelir. Toplumsal cinsiyet eşitliği, uluslararası hukuk belgelerinde de ...

Sosyal Destek Sistemleri ve Ruhsal Dayanıklılık

Resim
Modern toplumlarda bireylerin karşılaştığı stresörler, yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda psikolojik ve toplumsal kökenlidir. Bu nedenle ruhsal dayanıklılık (rezilyans), bireyin bu stresörlerle baş edebilme kapasitesi bağlamında giderek daha fazla önem kazanmaktadır. Ruhsal dayanıklılığı etkileyen en önemli faktörlerden biri ise sosyal destek sistemleridir. Bu makalede, sosyal destek sistemlerinin ruhsal dayanıklılık üzerindeki etkisi çok yönlü olarak ele alınacak, Türkiye özelinde mevcut sosyal destek yapıları değerlendirilecektir. Ruhsal dayanıklılık, bireyin travma, kayıp, kriz veya ciddi stres durumlarında psikolojik uyum sağlayabilme becerisini ifade eder. Bu kapasite, genetik yatkınlık, kişilik özellikleri, bilişsel çerçeveler, erken yaşam deneyimleri ve en önemlisi çevresel destek ağlarıyla şekillenir. Uluslararası literatürde ruhsal dayanıklılığın gelişiminde sosyal bağların ve aidiyet hissinin merkezi rol oynadığı vurgulanmaktadır. Sosyal destek; duygusal, enstrümantal, bi...

Genç İşsizlik ve Eğitim-İstihdam Uyumsuzluğu: Türkiye’deki Yapısal Sorunlara Akademik Bir Bakış

Resim
Genç işsizlik, Türkiye'nin toplumsal ve ekonomik kalkınma stratejileri açısından kritik bir sorun alanıdır. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) son verilerine göre 15-24 yaş arası gençler arasında işsizlik oranı, genel işsizlik oranının oldukça üzerindedir. Bu durum sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyal bir risk faktörü olarak da değerlendirilmelidir. Gençlerin işgücü piyasasına entegrasyonundaki gecikmeler, sosyal dışlanma ve umutsuzluk gibi sonuçları da beraberinde getirmektedir. Türkiye'de genç işsizliğinin yüksek olmasının temel nedenlerinden biri, eğitim sisteminin işgücü piyasası ile kurduğu zayıf bağlardır. Eğitim kurumlarından mezun olan gençlerin önemli bir kısmı, mesleki beceri ve deneyim açısından işverenlerin beklentilerini karşılayamamaktadır. Bu durum, “eğitim-istihdam uyumsuzluğu” (skills mismatch) olarak tanımlanan yapısal bir problemi ortaya çıkarmaktadır. Mezunlar, eğitim düzeylerine uygun iş bulmakta zorlanırken, işverenler de nitelikli işgücü bulamama ...

Medya, Dezenformasyon ve Toplumsal Algı Yönetimi

Resim
Günümüzde medya, yalnızca bilgi aktarımının değil, aynı zamanda algı yönetiminin de en etkili araçlarından biri hâline gelmiştir. Dijitalleşme ile birlikte geleneksel medya araçlarının yanı sıra sosyal medya da bireylerin günlük bilgi edinim pratiklerini dönüştürmüş, bu durum ise toplumsal algının şekillenişinde yeni bir dönemi başlatmıştır. Sosyal medyanın haber alma üzerindeki etkisi, zamanla klasik gazetecilik normlarını zayıflatmış; doğrulama süreçlerinin yerini anlık paylaşım ve duygu temelli içerik üretimi almıştır. Kullanıcılar artık yalnızca tüketici değil, aynı zamanda içerik üreticisi konumundadır. Bu da bilgi dolaşımını daha yatay bir zemine çekmiş, ancak güvenilirlik sorunlarını beraberinde getirmiştir. Yalan haberlerin (fake news) yayılması, özellikle kriz zamanlarında çok daha belirgin hâle gelmektedir. Politik krizler, sağlık tehditleri veya doğal afetler gibi olağanüstü durumlar, dezenformasyonun hızla yayıldığı zeminler yaratmaktadır. Bu süreçte bireyler, doğruluğu te...

Zaman Algısının Kırılganlığı: Modern Dünyada Zamanı Anlama Biçimimizin Dönüşümü

Resim
Zaman, insan deneyiminin en temel kategorilerinden biridir. Ancak bu temel kategoriye dair algımız sabit ya da mutlak değildir. Aksine, zaman algısı tarihsel, kültürel, teknolojik ve bireysel etkenlerin birleşimiyle şekillenen dinamik ve kırılgan bir yapıya sahiptir. Modern toplumda zamanın hızlandığına dair yaygın bir kanı bulunmakta, bu da bireylerin gündelik yaşamlarını, ilişkilerini ve zihinsel süreçlerini derinden etkilemektedir. İnsanın zamanla kurduğu ilişki, hem doğrudan fiziksel çevresine hem de toplumsal yapıya sıkı sıkıya bağlıdır. Tarım toplumlarında güneşin ve mevsimlerin döngüsü üzerinden tanımlanan zaman, sanayi devrimiyle birlikte saatlere, makinelerin ritmine ve üretim süreçlerine bağlı hale gelmiştir. Bu değişim, zaman algısını mekanik ve doğrusal bir yapıya büründürerek, bireyin yaşamını disipline eden bir çerçeveye dönüştürmüştür. Post-endüstriyel toplumda ise zaman, dijital teknolojiler ve medya araçlarıyla daha da akışkan, kesintili ve fragmante bir ya...

Gıda Adaleti ve Beslenme Hakkı: Eşitliğin ve Egemenliğin Sofradaki Yeri

Resim
Gıda adaleti, yalnızca insanların karınlarını doyurmalarını değil; adil, sürdürülebilir ve kültürel olarak uygun gıdaya erişim hakkını güvence altına almayı hedefleyen çok boyutlu bir yaklaşımdır. Bu kavram, bireylerin ekonomik durumlarından, sosyal konumlarından veya coğrafi yerleşimlerinden bağımsız olarak yeterli ve sağlıklı beslenmeye ulaşabilmelerini savunur. Gıda erişimi meselesi, sadece bir arz-talep dengesi değil; aynı zamanda insan hakları, sosyal adalet ve çevresel sürdürülebilirlik bağlamında da ele alınmalıdır. Neoliberal politikalarla şekillenen küresel gıda sistemleri, üretimi merkezileştirip dağıtımı tekelleştirirken, küçük çiftçileri, yerel üreticileri ve kırsal toplulukları sistemin dışına itmiştir. Bu süreç, gıda üretimini piyasalaştırarak, gıdayı bir temel ihtiyaç olmaktan çok, spekülatif bir metaya dönüştürmüştür. Oysa ki beslenme hakkı, Birleşmiş Milletler’in tanımladığı temel insan haklarından biridir ve bu hak, kişinin yalnızca kalorik olarak yeterli değil, besle...

Gözetim Kapitalizmi ve Birey Özerkliği Üzerine Bir İnceleme

Resim
Gözetim kapitalizmi, Shoshana Zuboff’un kapsamlı analizleriyle gündeme gelen ve dijital çağın en tartışmalı ekonomik yapılarından biri haline gelen bir kavramdır. Bu yapı, bireylerin dijital ortamda bıraktığı izleri—arama geçmişi, alışveriş tercihleri, sosyal medya etkileşimleri gibi—ekonomik değere dönüştürerek kar elde etmeyi hedefler. Ancak bu ekonomik model, sadece piyasa dinamiklerini değil, aynı zamanda bireylerin mahremiyetini ve karar alma özgürlüğünü de derinden etkileyen bir paradigmayı temsil eder. Bu sistemin temelinde, kullanıcı davranışlarının tahmin edilebilirliğini artırmak için verilerin toplanması ve bu veriler aracılığıyla bireylerin gelecekteki davranışlarının yönlendirilmesi yer alır. Algoritmalar sayesinde bireyin neye tıklayacağı, neyi satın alacağı veya hangi içeriği ne kadar süreyle tüketeceği önceden hesaplanabilir hale gelir. Bu noktada, yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda siyasal ve etik bir tartışma da ortaya çıkar: Bireyin iradesi gerçekten özgür müdür? ...

Toplumsal Bir Sorun Olarak Evsizlik

Resim
Evsizlik, modern toplumların yapısal adaletsizliklerini en görünür hâle getiren, çok boyutlu ve derinlikli bir toplumsal sorundur. Bu durum yalnızca bireylerin değil, toplumsal bütünün yaşam kalitesini etkileyen bir krizdir. Evsizliğin yalnızca bireysel başarısızlıkla değil, sistemik yoksulluk, işsizlik, ruh sağlığı sorunları, aile içi şiddet ve yetersiz sosyal politikalarla yakından ilişkili olduğu bilinmektedir. Bu nedenle evsizlikle mücadele çok yönlü, kapsayıcı ve sürdürülebilir stratejiler gerektirir. Evsizlik, toplumumuzun ciddi bir sorunudur ve bu sorunu çözmek için hukuki önlemler alınmıştır. Evsiz insanların yaşam koşullarını iyileştirmek ve toplumları daha adil hale getirmek amacıyla bir dizi hukuki düzenleme yapılmıştır. Bu hukuki düzenlemelerin temel hedefi, evsiz bireylerin insan onuruna yakışır bir yaşam sürebilmesini güvence altına almaktır. Anayasal düzeyde barınma hakkının tanınması, bu güvencenin yasal temelini oluşturur. Ancak anayasal tanımanın, pratikte etkili so...

Kadınların Evsizliği ve Barınma Sorunu: Türkiye Gerçeği

Resim
Kadınların evsizliği, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin en görünür ve trajik tezahürlerinden biridir. Evsizlik, yalnızca fiziksel bir barınma sorunu değil; aynı zamanda sosyal dışlanma, güvencesizlik ve görünmezliğin birleştiği çok boyutlu bir yoksulluk halidir. Türkiye’de kadın evsizliği, genellikle istatistiklere yansımayan, sessiz ve görünmeyen bir krize dönüşmektedir. Türkiye’de evsiz kadınlar, çoğunlukla geleneksel aile yapılarından kopmuş, şiddet mağduru ya da ekonomik bağımsızlığını kaybetmiş bireylerdir. Bu kadınların çoğu barınma sorununu açık sokaklarda değil, geçici akraba yanlarında, sığınma evlerinde ya da işgal edilmiş metruk yapılarda çözmeye çalışır. Bu durum, kadınların evsizlik deneyimini erkeklerden farklılaştırır ve görünürlüğünü azaltır. Kadınların evsizliğe sürüklenmesinde aile içi şiddet, boşanma sonrası sosyal destek eksikliği, istihdam yetersizliği ve sosyal hizmetlerin cinsiyet duyarsızlığı temel faktörler arasındadır. Kadınlar için ev, toplumsal anlamda sadec...