Kadınların Evsizliği ve Barınma Sorunu: Türkiye Gerçeği
Kadınların evsizliği, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin en görünür ve trajik tezahürlerinden biridir. Evsizlik, yalnızca fiziksel bir barınma sorunu değil; aynı zamanda sosyal dışlanma, güvencesizlik ve görünmezliğin birleştiği çok boyutlu bir yoksulluk halidir. Türkiye’de kadın evsizliği, genellikle istatistiklere yansımayan, sessiz ve görünmeyen bir krize dönüşmektedir.
Kadınların evsizliğe sürüklenmesinde aile içi şiddet, boşanma sonrası sosyal destek eksikliği, istihdam yetersizliği ve sosyal hizmetlerin cinsiyet duyarsızlığı temel faktörler arasındadır. Kadınlar için ev, toplumsal anlamda sadece bir barınak değil, aynı zamanda aidiyetin ve güvenliğin sembolüdür. Dolayısıyla evsizlik, kadınlar açısından çok daha derin bir kırılma yaratır.
Resmî istatistiklerde evsiz kadınların oranı genellikle erkeklere göre düşük gösterilse de bu, gerçek durumu yansıtmaz. Kadınlar, özellikle çocuklu olanlar, sokakta yaşamaktansa şiddet içeren ilişkileri sürdürmeyi ya da istismara açık koşullarda barınmayı tercih etmek zorunda kalabilir. Bu durum, yapısal şiddet döngüsünü derinleştirir.
Kadın sığınma evleri Türkiye’de sınırlı kapasitededir ve uzun süreli barınma, psikolojik destek, iş bulma ya da kalıcı konut sağlama gibi alanlarda yetersiz kalmaktadır. Belediyelere bağlı kadın konukevlerinin sayısı ve niteliği, çoğu şehirde temel ihtiyacı karşılamaktan uzaktır. Bu kurumsal eksiklikler, kadınların evsizlik sürecinden çıkmalarını zorlaştırmaktadır.
Evsiz kadınlar, sokakta kaldıklarında erkek evsizlere oranla çok daha yüksek oranda cinsel saldırı, taciz ve şiddet riskiyle karşı karşıya kalmaktadır. Bu nedenle birçok kadın, geceyi ayakta geçirmeyi ya da kamuya açık alanlardan uzak durmayı tercih eder. Bu durum, kadınların hem fiziksel hem psikolojik sağlıklarını tehdit eder.
Kentsel dönüşüm politikaları, barınma sorununu derinleştiren önemli faktörlerden biridir. Türkiye'deki düşük gelirli mahallelerin yıkılmasıyla kadınlar, çoğu zaman kira ödeyemedikleri için barınma krizine sürüklenmektedir. Bu durum, özellikle yalnız yaşayan yaşlı kadınlar ve göçmen kadınlar için büyük bir risk oluşturmaktadır.
Kadın evsizliği, sadece konut politikalarıyla değil, sosyal koruma sistemleriyle birlikte ele alınmalıdır. Sosyal yardımların cinsiyet temelli planlanması, şiddet mağduru kadınlar için uzun vadeli destek mekanizmalarının geliştirilmesi ve düşük gelirli kadınlara kira desteği sağlanması, bu alandaki temel çözümler arasındadır.
Türkiye’de evsiz kadınların çoğu kayıt dışı olduğu için sosyal hizmetlere ulaşamaz. Kimlik belgelerinin kaybı, adres beyanında bulunamama ve güvenlik endişeleri, kamu hizmetlerinden faydalanmalarını engeller. Bu durum, kadınların yeniden sistemin içine girmesini daha da zorlaştırır.
Toplumsal algılar da kadın evsizliğinin görünmezliğini artırır. “Sokakta yaşayan kadın” kavramı, toplumun ahlaki sınırlarını zorladığı için çoğu zaman inkâr edilir ya da görmezden gelinir. Bu durum, hem toplumsal farkındalığı hem de kamu politikalarının yönünü şekillendiren önemli bir engeldir.
Kadın evsizliğini azaltmak için yerel yönetimlerin kadın odaklı barınma politikaları üretmesi şarttır. Bu politikalarda kadınların deneyimlerine dayalı, katılımcı ve koruyucu yaklaşımlar esas alınmalı; kadın sivil toplum kuruluşlarıyla iş birliği geliştirilmelidir. Kadına yönelik barınma hizmetleri, geçici değil, kalıcı ve onarıcı nitelikte olmalıdır.
Türkiye’de kadınların evsizliği sadece barınma eksikliği değil, bir insan hakları sorunudur. Bu sorunun çözümü, sadece sosyal yardımlar değil; aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitliği temelli politikalar, kadına yönelik şiddetle mücadele ve barınma hakkının anayasal bir güvenceye kavuşturulmasıyla mümkündür. Kadınların güvenli bir ev hakkı, adil bir toplumun temelidir.
Yorumlar
Yorum Gönder