Kayıtlar

Dijital Yorgunluk: Zihinsel Tükenmişliğin Yeni Yüzü

Resim
Günümüzde dijital teknolojilerin yaşamın her alanına nüfuz etmesiyle birlikte, bireyler sürekli çevrimiçi olma hâline maruz kalmakta ve bu durum, zamanla zihinsel, duygusal ve bedensel bir tükenmişlik hâlini doğurmaktadır. “Dijital yorgunluk” olarak tanımlanan bu olgu, özellikle pandemi sonrası dönemde uzaktan çalışma, çevrim içi eğitim ve dijital iletişim araçlarının yoğun kullanımıyla daha da belirginleşmiş; bireysel ve toplumsal düzeyde ciddi psikososyal etkiler yaratmaya başlamıştır. Dijital yorgunluk, yalnızca ekran karşısında uzun saatler geçirilmesinin değil, aynı zamanda bilgi bombardımanı, çoklu görev yükü, çevrimiçi etkileşimlerin sürekliliği ve dijital dikkat dağınıklığının bir sonucudur. Bu bağlamda bireyler, artan zihinsel yük ve dikkat tükenmesiyle baş edememekte; kronik yorgunluk, huzursuzluk, konsantrasyon kaybı ve hatta dijital depresyon belirtileriyle karşı karşıya kalmaktadır. Bu sorunun psikolojik boyutunun ötesinde, iş gücü verimliliği, öğrenme performansı ve topl...

Kadın Emeği, Ekonomik Bağımsızlık ve Aile İçi Şiddet İlişkisi Üzerine Akademik Bir Değerlendirme

Resim
Kadın emeği, toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifinden değerlendirildiğinde yalnızca ekonomik bir faaliyet alanı değil, aynı zamanda kadınların toplumsal konumlarını yeniden şekillendiren dönüştürücü bir güç olarak da ele alınmalıdır. Kadınların iş gücüne katılımı, hem bireysel özgürlüklerin genişlemesi hem de toplumsal refahın artması açısından kritik bir öneme sahiptir. Ancak bu katılımın sürdürülebilirliği ve etkisi, sadece istihdam oranlarıyla değil, aynı zamanda kadınların iş yerindeki hakları, gelir güvenceleri ve toplumsal normlarla da doğrudan ilişkilidir. Kadınların ekonomik bağımsızlığı, aile içi şiddete karşı bir koruyucu faktör olarak görülmektedir. Finansal olarak bağımsız olan kadınlar, şiddet içeren ilişkilerde kalma olasılığı daha düşük olmakta ve ayrılma konusunda daha güçlü bir hareket alanına sahip olmaktadır. Bu bağlamda, kadın emeğinin görünürlüğü ve değeri, yalnızca ekonomik büyüme açısından değil, aynı zamanda kadınların yaşam hakkının korunması açısından da ya...

Yerli Dizilerin Türk Kültür Yapısına Verdiği Zararlar: Popüler Medya ile Değişen Toplumsal Değerler

Resim
Yerli diziler, Türkiye’de geniş izleyici kitlelerine ulaşan ve kültürel üretimin en güçlü araçlarından biri hâline gelen medya ürünleridir. Ancak bu popülarite, beraberinde pek çok sosyokültürel sorunu da gündeme getirmiştir. Televizyon dizilerinin içerikleri, Türk toplumunun tarihsel ve geleneksel dokusuyla her zaman uyumlu olmamış; özellikle son yıllarda kültürel yozlaşma tartışmalarını yeniden alevlendirmiştir. Bu diziler, genellikle dramatize edilmiş aşk ilişkileri, entrikalar, aşırı tüketim alışkanlıkları ve gösterişli yaşam tarzları ile öne çıkmakta; gerçek hayatla bağdaşmayan kurgular aracılığıyla izleyicilerin değer dünyasını şekillendirmektedir. Bu durum, özellikle genç kuşakların kültürel kimliğini sorgulamalarına neden olabilecek bir etki yaratmaktadır. Aile yapısı, Türk toplumunun en temel kültürel kurumlarından biridir. Ancak dizilerde sıklıkla sadakatsizlik, aile içi çatışmalar ve çözülmüş ilişkiler ön planda yer almaktadır. Bu tür içerikler, izleyiciye normal...

Çocuğa Karşı Şiddet Nasıl Önlenebilir?

Resim
Çocuklara yönelik şiddet, sadece bireysel bir mağduriyet değil, aynı zamanda toplumsal yapının sağlığını tehdit eden çok boyutlu bir krizdir. Fiziksel şiddet çocukların beden bütünlüğünü zedelerken; duygusal şiddet, özgüven, benlik algısı ve güven duygusu gibi psikososyal temelleri sarsar. Cinsel şiddet ise çocukların ruhsal gelişiminde kalıcı yaralar bırakmakta, yaşam boyu süren travmatik etkiler yaratabilmektedir. Bu tür şiddet biçimleri yalnızca maruz kalan bireyleri değil, çevrelerindeki diğer çocukları, aile bireylerini ve nihayetinde toplumun tüm dokusunu etkileyen zincirleme sonuçlara yol açar. Çocuğun güvenli ve şiddetten arınmış bir çevrede büyüme hakkı, hem bireysel hakların hem de sosyal barışın temel taşıdır. Toplumda yaygınlaşan çocuklara yönelik şiddet vakaları, nesiller arası travmaların aktarılmasına da zemin hazırlar. Şiddet gören çocuklar, yetişkinliklerinde benzer davranış kalıplarını yeniden üretme eğilimi gösterebilir; bu da şiddetin kuşaktan kuşağa aktarıldığı bir...

Görünmeyen Engel: Cam Tavan Sendromu ve Kurumsal Eşitsizliğin Anatomisi

Resim
Cam tavan sendromu, özellikle kadınların ve azınlık gruplarının kariyer basamaklarında görünmez engellerle karşılaştığı kurumsal yapılarda ortaya çıkan önemli bir toplumsal sorundur. Bu sendrom, bireyin yeterliliğine rağmen üst yönetim pozisyonlarına erişememesine neden olan sistematik bariyerleri tanımlar. Kavram, 1980'li yıllardan bu yana akademik literatürde ve iş dünyasında sıklıkla ele alınmakta, toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle mücadelede kilit kavramlardan biri olarak değerlendirilmektedir. Kurumsal yapılar içinde ortaya çıkan bu görünmez engeller, çoğu zaman doğrudan ayrımcılık biçiminde değil, daha çok kültürel normlar, geleneksel roller ve kurumsal önyargılar yoluyla kendini gösterir. Örneğin, yönetici pozisyonlarında erkeklerin çoğunlukta olması, kadınların bu tür pozisyonlara aday gösterilme ihtimalini azaltmakta ve bu durum kendi kendini yeniden üreten bir sistem yaratmaktadır. Cam tavan sendromu, yalnızca bireylerin kariyer gelişimini sınırlamakla kalmaz, aynı zamand...

Tüketim Kültürü ve Ritüeller: Modern Toplumlarda Tüketimin Sosyolojik Anlamları

Resim
 Modern toplumlarda tüketim, yalnızca bireysel ihtiyaçların giderilmesine yönelik rasyonel bir davranış biçimi değil; aynı zamanda semboller, imgeler ve ritüeller yoluyla toplumsal ilişkileri biçimlendiren bir kültürel süreçtir. Tüketim kültürü, bu bağlamda hem bireysel kimliklerin inşasında hem de sosyal aidiyetlerin yeniden üretiminde temel belirleyici işlevler üstlenmektedir. Sanayi toplumlarının yükselişiyle birlikte üretim merkezli ekonomik yapılar zamanla yerini tüketim merkezli modellere bırakmış, bu dönüşüm bireylerin dünyayla ve birbirleriyle kurduğu ilişki biçimlerini köklü biçimde değiştirmiştir. Artık insanlar yalnızca neyi tükettikleriyle değil, nasıl tükettikleriyle ve kimlerle birlikte tükettikleriyle de sosyal konumlarını belirlemekte ve ifade etmektedir. Tüketim olgusu, ritüelleşmiş davranış kalıpları yoluyla sosyal gruplar arasında ortak anlamların oluşmasını sağlar. Özellikle yılbaşı alışverişleri, anneler günü kutlamaları ya da bayram ziyaretleri gibi tekrar e...

Dijital Sanatın Toplumsal Temsilleri: Yeni Medyada Kimlik ve Kültürel İnşanın Sosyolojik Boyutları

Resim
Günümüzde dijital teknolojilerin sanat üretimi üzerindeki etkisi yalnızca biçimsel değil, aynı zamanda toplumsal anlamda da derin dönüşümler yaratmaktadır. Dijital sanat, yalnızca yeni bir ifade aracı değil; bireylerin ve grupların kimliklerini tanımladıkları, kültürel aidiyetlerini yeniden inşa ettikleri dinamik bir alan haline gelmiştir. Bu süreç, sanatın üretim, dolaşım ve tüketim biçimlerini yeniden şekillendirerek toplumsal temsil mekanizmalarını da etkilemektedir. Sosyolojik kuramlar çerçevesinde değerlendirildiğinde, dijital sanat pratikleri, kimliğin ve kültürün sabit değil, değişken ve müzakere edilebilir olduğunu ortaya koyar. Özellikle postmodern düşüncenin etkisiyle sabit kimlik kategorileri çözülmeye başlarken, dijital ortamlar çoklu, parçalı ve akışkan kimliklerin temsiline zemin hazırlamaktadır. Bu bağlamda dijital sanat, hem bireysel hem de kolektif kimliklerin ifadesine aracılık eder. Yeni medyada dijital sanat üretimi, bireylerin kendilerini temsil ettikleri bir ...

Çocukların Çevrimiçi Güvenliği için Alınan Yasal Önlemler

Resim
Çocukların çevrimiçi dünyada güvende olmalarını sağlamak, ebeveynler ve toplum için büyük bir endişe kaynağıdır. İnternet, eğitim, eğlence ve iletişim için büyük bir kaynak olsa da, çocuklar için tehlikeler de içermektedir. Bu dijital ortam, çocuklara sınırsız bilgiye erişim, yaratıcı içerik üretme ve sosyalleşme imkânları sunarken; aynı zamanda siber zorbalık, cinsel istismar, kişisel veri ihlalleri, zararlı içeriklere maruz kalma ve dijital bağımlılık gibi birçok risk barındırmaktadır. Özellikle gelişimsel olarak savunmasız durumda olan çocuklar, eleştirel düşünme ve dijital farkındalık becerileri tam olarak gelişmediğinden bu tehditlerle baş etmekte zorlanabilirler. Bu durum, yalnızca bireysel mağduriyetler değil, aynı zamanda toplumun genel güvenlik algısı ve çocukların uzun vadeli psikososyal gelişimi açısından da ciddi sonuçlar doğurabilir. Bu nedenle çocukların dijital ortamlarda karşılaştığı risklerin yalnızca teknolojik değil, aynı zamanda sosyal ve hukuki bir mesele olarak ...

Kırılganlık Siyaseti: Birey, Kimlik ve Direnç Üzerine Düşünceler

Resim
Kırılganlık siyaseti, çağdaş sosyal bilimlerde ve siyaset teorisinde giderek daha fazla tartışılan bir kavramdır. Judith Butler’ın kuramlarıyla öne çıkan bu yaklaşım, bireylerin hem fiziksel hem de duygusal kırılganlıklarını politik bir mesele haline getirir. Kırılganlık, yalnızca bireysel bir zayıflık olarak değil, toplumsal dayanışma ve etik sorumluluk ekseninde ele alınması gereken bir koşuldur. Bu anlayış, bireylerin korunması kadar, kamusal alanda var olma haklarının tanınmasıyla da ilgilidir. Modern liberal siyasetin çoğu zaman bireyi “özerk” ve “rasyonel” olarak varsayması, kırılganlık gerçeğini göz ardı edebilir. Oysa ki insan, bakım ilişkilerine, destek ağlarına ve güvenlik yapılarına ihtiyaç duyan bir varlıktır. Bu nedenle kırılganlık siyaseti, yalnızca savunmasız bireyleri değil, sosyal politikanın kapsamını da sorgular hale gelir. Refah devleti, göç politikaları, toplumsal cinsiyet eşitliği gibi konular bu çerçevede yeniden düşünülmelidir. Kırılganlık siyaseti, özellikle pa...